---NewLand---
[ En son gönderilenler · Üyeler · Forum kuralları · Ara · RSS ]
  • Page 1 of 1
  • 1
Forum » genel kultur » İslam & İnsan » Mehti ve Deccal..
Mehti ve Deccal..
oramýrTarih: Monday, 2007-10-15, 3:17 AM | Mesaj # 1
Colonel general
Vazifesi: Hapis
Mesajlar: 54
Karizma: 3
Status: Çevrim dışı
Seyyid Abdülhakim-i Arvasi

Son asýrda yetiþen, zahir ve batýn ilimlerinde kamil ve dört mezhebin fýkýh bilgilerinde mahir, büyük âlim ve ruh bilgilerinin mütehassýsý büyük velidir. Silsile-i aliyyenin otuz dördüncüsüdür. Babasý Seyyid Mustafa Efendidir. 1865 yýlýnda Van'ýn Baþkale kazasýnda doðdu. 1943‘de Ankara'da vefat etti. Kabirleri Ankara’nýn Baðlum nahiyesindedir.

Halid Turhan Bey anlatýr:

Bir gün ziyaretlerine gitmiþtim. Kütüphanelerinden bir kitap çekip, bir yerini açýp bana verdiler ve; "Buyurun, okuyun!" buyurdular. Arapça idi. Okumaya çalýþtým. Yanlýþ okuyunca düzeltirlerdi. Bir daha okuttular ve gene yanlýþlarýmý düzelttiler. Sonra; "Türkçeye çevirin!" buyurdular. Takýldýðým çok ibareler oldu. Yardým ettiler, hatta kendileri tercüme ettiler. Bir daha okutup, bir daha tercüme ettirdiler. Ýyice anlamýþtým. Vefatlarýndan yirmi sene kadar sonra, kütüphane müdürlüðü için, Ankara'da imtihana girdim. Ýmtihanda elime bir Arapça kitap verdiler ve bir yerini açýp, okuyun dediler. Bir de ne göreyim, Abdülhakim Efendinin verdiði kitap ve açtýklarý sayfa deðil mi? Okudum, tercüme ettim. Ýmtihaný kazandým. Kütüphane müdürü oldum. Ama imtihandan çýkýnca, Efendinin bu büyük ve açýk kerametini görünce hüngür hüngür aðladým.

Diþ hekimi emekli albay Sabri Bey anlatýr:

Abdülhakim Efendi, arada bir bana, teyemmüm nasýl yapýlýr diye göstererek öðretirdi. Kendi kendime, þimdi su olmayan yer yok, acaba neden bu kadar teyemmüm üzerinde duruyor derdim. Vefatýndan otuz sene sonra, ellerimde yara çýktý. Hatta bir baþparmaðýmý kestiler. Doktorlar ellerine su vurmayacaksýn dediler. Üç sene teyemmümle yani onlarýn gösterdiði þekilde teyemmüm ederek namaz kýlmak zorunda kaldým.

Faruk Bey anlatýr:

Bundan yýllarca evvel, oðlum Nevzad, o zamanlar oturduðumuz apartman katýnýn balkonundan aþaðýya, beton bir zemin üzerine düþtü. Çocuðu koma hâlinde bir hastaneye yetiþtirdik. Ayýldý. Fakat akli melekelerini kaybetmiþ haldeydi. Ýstanbul'a götürdük. Bütün mütehassýs sinir ve akýl doktorlarýna gösterdik. Hemen hepsi ümit göremediklerini söylediler. Bir Rum doktor erken bunama teþhisini koydu ve þifasý yok hükmünü bastý. Büluð çaðýndaki çocuðumu, büyük amcasý Abdülhakim Efendinin kollarýna teslim ettim. Çocuk tekkede kýrk gün kaldý. Bu müddet içinde, onu nazarlarýndan ayýrmadýlar. Sadece; "Mahzunum, mahzunum!" diye içlenerek iþi, Allahü teâlâya havale ettiler. Kýrk gün sonra Nevzad, hiç bir zaman sahip olmadýðý maddi ve manevi bir sýhhate kavuþtu. Hukuk Fakültesini bitirdi. Uzun yýllar DSÝ'de avukatlýk yaptý, oradan emekli oldu. Abdülhakim Efendi, biraderzadeleri olan Faruk Iþýk Efendiyi çok severdi. Birisini methetmek isteseydi; "Faruk hariç hepimizden iyidir" derdi. Kabri, Abdülhakim Arvasi'nin ayak ucundadýr.

Bayezid Camiinde; Erzincan zelzele felaketinden bir hafta kadar önce: "Allahü teâlâ, zinanýn aþikâr olduðu yerlere zelzele ile ceza verir. Erzincan gibi" buyurmuþlar. Kimse o esnada bu manayý anlayamamýþ, ama bir hafta sonra, duyanlar bu büyük bir kerametti, anlayamadýk demiþlerdir.

Talebelerinden Ýlyas Efendi anlatýr:

Bir gün yaþlý bir kadýn marangoz dükkanýma gelip; "Bir odalý evim var. Ýkinci bir oda yaptýrýyorum. Kiraya verip onunla geçineceðim. Bedelini kira parasýndan vermek üzere, bana bir kapý ve pencere yapar mýsýn?" dedi. Yarýn gel, konuþuruz dedim. Maksadým, Seyyid Abdülhakim Efendi'ye gidip danýþmaktý. Ýkindi vakti dergâhlarýna gittim. Hâlimi sordular. "Müþteri geliyor mu?" dediler. "Geliyor" dedim. Fakat sormak için gittiðim kadýný unutmuþtum. "Sipariþ veren oluyor mu?" dediler. "Bugün yok" dedim. "Kadýn müþterileriniz oluyor mu?" buyurdular. Gene hatýrlamadým. Bunun üzerine; "Bugün gelen kadýnýn iþini gör!" buyurdular. Ancak o zaman hatýrlayabildim.

Bir gün Bayezid Camiinde vaaz verirlerken konu ile hiç ilgisi olmadýðý halde; "Sizden biriniz, eve gidip, çocuðunu çatýya kiremitler üzerine çýkmýþ, güvercin kovalar görürse, baðýrmadan, güzellikle, yavrum bak sana neler getirdim, þeker aldým, desin, onu tutup içeri aldýktan sonra azarlasýn" buyurdu. Vaazý dinleyen Akhisarlý bir zat içinden þimdi bunun da ne ilgisi var diye geçirdi. Vaazdan sonra evine gidince baktý ki çocuðu evin damýna çýkmýþ, kiremitler üzerinde güvercin yakalamak peþinde, nerede ise kenardan düþecek halde. Çocuk küçük olup üç-dört yaþýndaydý. Hemen Abdülhakim Efendinin nasihatlerini hatýrladý ve öyle yaptý. Çocuk düþmekten kurtuldu.

Talebelerinden Hafýz Hüseyin Efendi anlatýr:

Tahsilimi Ýstanbul'da yaptým. Arabi ve Farisi'yi iyi bilirdim. Her toplulukta söz sahibiydim. Bir gün beni Abdülhakim Arvasi hazretlerine götürdüler. Maksadým orada da söz sahibi olmaktý. Kendisine çok yakýn bir sandalyeye oturdum. Sohbete baþladý. Hemen sonra sandalyede oturmaktan haya edip, yere indim. Sohbette, hiç bilmediðim, duymadýðým þeyleri anlatýyordu. Yakýnýnda yere oturmaktan da haya edip biraz geri çekildim. Biraz daha biraz daha derken nihayet kendimi kapýnýn önünde buldum. Nerede ise kapýdan dýþarý çýkacak hâle gelmiþtim. Ben yýllarca þeyhlik postunda oturmuþ talebeleri olan biriydim. Seyyid Abdülhakimi görünce ancak talebe olacaðýmý anladým ve talebelerime:
"Seyyid Abdülhakim Efendiyi görünce, tanýyýnca þeyhliðin ne olduðunu anladým, eteðine yapýþmaktan baþka iþim kalmadý" dedim. O büyük zata talebe olmakla þereflendim.

 
Forum » genel kultur » İslam & İnsan » Mehti ve Deccal..
  • Page 1 of 1
  • 1
Search:

Copyright Newland © 2024 Free web hostinguCoz